Türkü Radyo'da Bugün

Son Yazılan Mesajlar

TÜRKÜ RADYO

TurkuRadyo


Hayatımızdaki her duygunun karşılığını türkülerde buluruz: Acıyı, gamı, kederi, hüznü, mutluluğu, memleket özlemini, hasreti, neşeyi… Hepsi türkülerde saklıdır. Türküler bizim dilimizdir. Biz sussak da onlar bizi en güzel şekilde anlatır.


Türküler samimidir, sahicidir. Yüzyıllardır türkülerle anlatılmıştır duygular. Onlar eskimez, değerini yitirmez. Hayatın tüm renkleri türkülerde saklıdır. Türkülerle seviniriz, üzülürüz, kederlenir, coşar, ağlarız. İşte hayatı “türkü tadında yaşamak” budur. Türkülerin farkına varamayanlar aslında hayatın farkına varamamışlardır. Türküler bizim en değerli hazinemizdir. Bu hazine tek başına kimsenin değil; bizimdir, hepimizindir.

Nalan Akdeniz – Dost ile Demler – Kayseri

129

Dost ile Demler

 

Hani, diyorum da, insanin gercekten mükemmel bir dostu olsa… “Ona”, söyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa… Yüreklilikle söylediginiz… ” Canim benim!.. dediğiniz… Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri… Cesur, sempatik, azimli, kararlı… Arayan, soran, ”Seni özlüyorum” diyen biri. Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz. Yanıltmaz! Anlayışla karşılar her şeyi… Hataları, günahları-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla… Bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur. O kendiliğinden çıka gelir zaten. Bir gün bakarsınız, kapınızda… Bir da bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar… Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki İzleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz. Kadın, erkek farketmez. Bir dost bulun! Ama gerçek olsun. Aradığınızda işinizi değil, sizi soran… Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kıracınız olsun. Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin! Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun. Doğrulari söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun. Yaşasın! Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın. Beyninden değil, yüreğinden versin. ”Olsun varsın! paylaşırım.” desin. Bir dostunuz olsun. Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın… Dost olsun! Ama… Gerçek bir dost..

Nazlı Kaya – Ezginin Günlüğü – Antalya

283662_221969814592689_439130852_n

Ezginin Günlüğü

 

öyle bir ezgidir ki hayat
insana ne getireceği bilinmez
bir bakarsın güldürür
bir bakarsın soldurur
öyle bir ezgidir ki hayat
sevdaların,aşkların name olur dile gelir
hiç beklemediğin anda sevgilin sana gelir
öyle bir ezgidir ki hayat
kar yağar güvendiğin dağlara
sonra isyanların seni mecnuna çevirir
darmadağın eder bitirir
öyle bir ezgidir ki hayat
sana çok şeyler verdiği gibi
verdiği şeyleri almasını da bilir…

 

Gökay Kaya – Türkülerle Yaşamak – Antalya

gokay

Türkülerle Yaşamak

 

Beşikte tanışırız türkülerle. Hamurumuz türkülerle yoğrulur. Mışıl mışıl derin uykulara onun kollarında dalarız. Bizi sakinleştiren, içimize huzur veren bu tılsımlı türkülerdir. Türkülerle olan dostluğumuzun, kader birliğimizin başlangıcıdır bu. İlk türkümüzdür ninemizden duyduğumuz ninniler.

Eledim eledim höllük eledim,
Aynalı beşikte balam bebek beledim.
Büyüttüm besledim asker eyledim,
Gitti de gelmedi canan buna ne çare

Memleket özlemi içimizde büyüyen bir yangındır. Biz gurbette içimizdeki bu ateşle yaşarız. Gurbetin mavi sularına yaslanan şehir manzaraları, hiçbir zaman belleğimizden silmeye yetmez memleket hayalini. Gözümüzde tüter memleketin taşı, toprağı. Ah! deriz: Bir varsam memleketime. Kavuşsam anama, babama, kardeşlerime ocağıma, toprağıma. Geçmez gurbette günler, uzadıkça uzar zaman.

Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Gülüm gülüm, kırıldı kolum
Tutmuyor elim, turnalar ey
Ah gülüm gülüm turnalar ey
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yâr söyle

Hayatın dertleri, sıkıntıları omuzlarımıza çökmüştür. Umutsuzluk esir almıştır bizi. Bir ışık, bir tutunacak dal olsun isteriz. Bizim için yaşam dert yüküdür. Bu yükün altında ezildiğimizi hissederiz. Birisinin bizi dürtmesini “Haydi yılgınlığa kapılma sen üstesinden gelebilirsin.” demesini bekleriz. İşte bu, bizim türkümüzdür o zaman.

Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama
Göklere erişti feryadım ahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama

Annemizin sevgisine, şefkatine, sıcaklığına, tebessümüne ihtiyacımız vardır. Onun özlemini çeker, yanında, dizinin dibinde olmak isteriz. Başımızı göğsüne yaslayıp huzuru içimize çekmek isteriz. Bizi katıksız seven tek varlıktır annemiz. Bir tarhana çorbasının kokusu bile bazen onu hatırlatır bize, canım annem nerdesin dediğimizde işte bu bizim türkümüzdür o zaman.

Ağlama yar ağlama anam
Mavi yazma bağlama
Mavi yazma tez solar anam
Yüreğimi dağlama
Elma al olanda gel anam
Ayva nar olanda gel
Hasta düştüm gelmedin anam
Bari can verende gel

Düğünler neşeyi, sevinci çağrıştırır. Ancak bu neşenin, coşkunun içinde ayrılık ve bir de hüzün vardır. Gelinin son gecesidir bu ana-baba ocağında. Kardeşlerinden, annesinden babasından ayrılacak, kuş misali yuvadan uçacaktır. İşte bu da o ayrılığın türküsüdür.

Kınayı getir anam
Parmağın batır anam
Bu gece misafirem
Yanında yatır anam

Evleri evlerine benzemez; yolları yollarına; dağları dağlarına benzemez. Gurbete gelin gitmek daha da zordur. Hem ana-baba ocağından ayrılmak hem de memleketten, hasret daha da büyür, ayrılık ateşi daha da yakar insanı. İşte o zaman şu türküyü söyleriz içli içli.
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim

Düğün sevinçtir coşkudur dedik. Her ne kadar içinde ayrılık da olsa düğünlerde bu coşkuyu bu sevinci doyasıya yaşarız. Halaylar kurar, horonlar teperiz. Türkülerle yaşarız bu coşkuyu. Onlar neşemizin ve sevinçlerimizin türküleridir.

Halay başı kim çeker
Bir incecik kız çeker
Kız yolunu şaşırmış
İnşallah bize gider
Halaylım yâr halaylım
Maşrabası kalaylım

Bayramlar değerlerimizi hatırladığımız, kısmen de olsa yaşamaya ve yaşatmaya çalıştığımız müstesna günlerdir. Unuttuklarımızı hatırladığımız ve hatırlandığımız günlerdir. Gözlerimizi kapayıp geçmiş bayramları düşünürken, eski bayramların hazzını bir kere daha duyar ve koskoca bir tarihimizi; daha doğrusu kendi ruhumuzu, kendi anlamımızı ve kendi değerlerimizi bir kere daha yaşarız. Bu itibarla da bayram günlerinde âdeta gönüllerin tasalarıyla zevklerinden meydana gelen bir türküyü beraber dinler gibi oluruz. Küslük olmaz artık bu günlerde.

Şu mübarek günde küsmek olur mu
Uzat ellerini bayramlaşalım
Tanrı selamını kesmek olur mu
Uzat ellerini bayramlaşalım

Düşmüşse içine sevda ateşi, canansız hayat olmuşsa senin için ızdırap, gece gündüz terk etmiyorsa hayali sevgilinin seni, kavuşmak senin için yaşamak olmuşsa, hele de gizli sevda çekiyor, söyleyemiyorsan aşkını, işte o zaman seni, ancak sevda türküleri anlar.
Karadır kaşların ferman yazdırır
Bu aşk beni diyar diyar gezdirir
Lokman Hekim gelse yaram azdırır
Yaramı sarmaya yâr kendi gelsin

Bir güzel söz bekleriz sevdiğimizden. Onun sevgimizi, sevdamızı anlamasını isteriz. Gözümüzün yaşı onun için akar yüreğimize doğru. Sevgiliyse umursamaz ne bizi ne de sevgimizi. Sitemimiz onadır, duyar da bizi anlar diye söyleriz türkümüzü.

Coşkun çaylar gibi çağlamayan yâr
Gönlünü gönlüme bağlamayan yâr
Benim bu halime ağlamayan yâr
Daha ağlamasın öldükten sonra

Bir haber bir mektup bekleriz sevdiğimizden. Bekleyişimiz yâr ile bizi ayıran yollar kadar uzundur. Ama bizim sabredecek gücümüz yoktur. Bir an önce gelsin isteriz yârdan bir haber bir mektup. Sevdiğimiz gelemezse de razıyızdır. Yeter ki yıkılmasın isteriz umutlarımız.

Kara tren gelmez m’ola
Düdüğünü çalmaz m’ola
Gurbet ele yâr yolladım
Mektubunu salmaz m’ola

Bizi ayakta tutan, adım atmamızı, hayata tutunmamızı sağlayan ve her şeye rağmen dayanmalısın diyen umutlarımızdır. Kaybettiğimiz her şeyin yerine yenisini koyabiliriz. Yeter ki umut olmasın kaybedilen. Yitirirsek umudumuzu, hayatın rengi solar, güzellikler yok olur gider gelmemek üzere içimizden. İçimizdeki umudu beslemeli, yeşertmeliyiz. Kendimizi güçsüz, neşesiz, yalnız daha da önemlisi tatsız tuzsuz hissettiğimizde, işte içimizdeki umudu yeşertecek türküler dinleme zamanıdır.

Ağlama gözlerim Mevla kerimdir
Her daim rüzigar böyle de kalmaz
Dermansız dert olmaz sabreyle gönül
Geçer bu ahuzar böyle de kalmaz.

Aslında türkülerimizin en güzel türküsünü: “zifiri karanlıkta ayak sesinden şiirin hasını tanıyacak kadar” şairliğinden emin olan, ancak bir köy türküsü duyduğunda şairliğinden utanan Bedri Rahmi EYÜBOĞLU şu mısralarla söylemiştir.

Şairim; zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, ayak seslerinden tanırım!
Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım…
Ah bu türküler, türkülerimiz, ana sütü gibi candan, ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla, köyümüz köylümüz memleketimiz…
Ah bu türküler köy türküleri,
Dilimizin tuzu biberi…
Memleket ahvalini onlardan sor; kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’i!
Öleni, kalanı, gidip de dönmeyeni…
Ben türkülerden aldım haberi!
Ah bu türküler, köy türküleri;
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak, hiledir hurdasız, çırılçıplak…
Dişisi dişi, erkeği erkek!
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara, bıçağı bıçak!
Ah bu köy türküleri, karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi…
Kiminin reyhasından geçilmez, kimi zehir gibi, kimi zemberek gibi…
Ah bu türküler, köy türküleri…
Ne düzeni belli, ne de yazanı…
Altlarında imza yok ama, içlerinde yürek var!

Türküler sevda kokar, türküler hasret kokar, türküler Anadolu kokar, türkülerde memleketimin hüznü, sevinci, üzüntüsü, neşesi vardır. Y.Bülent Bakiler’in dediği gibi; ” Bizim türkümüzde gurbet var artık, hasret var, yürek var, toprak var balam .” Türküler bize bizi anlatır olduğumuz gibi, katıksız samimi.

Velhasıl aslında: TÜRK‘ü söyler, TÜRK‘ü anlatır türküler.

Tuba BENLİ
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Sevda Aydoğdu – Sıladan Esintiler – Edirne

Siladanesintiler

Sıladan Esintiler

 

Bir göreydin sıla hasreti bizde
Name name türkü oldu tar oldu
Memleket sohbeti bazen bir sözde
Alev aldı küle döndü har oldu

Semiha Çağdaş – Ankara

 

 

Ezgili Yürek

 

 

Hangi taşı kaldırsam
Anamla babam
Hangi dala uzansam
Hısım akrabam
Ne güzel bir dünya bu
İyi ki geldim
Süt dolu bir torbayla
Şöylece çıkageldim
Kime elimi verdimse
Döndürüp yüzümü baktımsa
Kısmet kapıyı çaldı
Kör pınara su geldi
Ben şakıyıp durdukça öyle
Gülün kokusu geldi
Bebesi olmayana
Bunalıp da kalmışa
Acılarla yüklü
Dargın yüreklere
Yetiştim geldim
İyi ki geldim

RUHİ SU

Gökhan Kaya – Türkülerde Yaşamak

gokhankaya

Uzun süre radyomuza emek vermiş değerli dostumuzu 11 Nisan 2012 tarihinde sonsuzluğa uğurladık. Türkülere ve radyomuza verdiği emekleri hiçbir zaman unutmayacağız. Mekanın cennet olsun can dost …

Bütün sevimsizliğine, bütün soğukluğuna ve ıssızlığına rağmen ÖLÜM, yaşamın en gerçek ve değiştirilemez olgusudur. Bunu bilen, kabullenen yetişkinler olmamıza rağmen, ne yazık ki kabullenemedik/kabullenemiyoruz da… Hele ki genç ve sevgi dolu güzel insan çiçekleri söz konusu olunca!..

Ölüm sana yakışmadı Sevgili Gökhanım! Benim mahsun, derin bakışlı sevecen kardeşim, yakışmadı ölüm sana… Belki şimdi esrik bedenin huzura erecek, belki yalın yaşamın gibi yine yalın cennetinde kanayan yaralarını sarıyorsun bir başına…

İçim yandı, düğümler boğum boğum hançeremde; izin vermiyor rahat hıçkırayım..!

Seni ilk kez Türkü Radyo’ da tanıdım…

Emek ve özveriyle, sabır ve sevgiyle dolu özünü tanıdım, dinledim… Karşılıklı konuştuk, bazı dertleştik bazı dertlendik Türkü Radyoda.

Sen müstesna insan; Hakk’a yürüdün, haklı yürüyüşlerinde yürüdüğün gibi…Keşke böyle olmasaydı, keşke bu kadar erken ayrılmasaydım, desem de, neyi değiştirir ki bu… Karışılır mı Yaratan’ ın işine?

Belki de acının son bulması için böyle bitmesi gerekiyordu, kimbilir…

Cennet mekanında rahat uyu kardeşim, rahat uyu Gökhan’ ım! Ancak bu şekilde susturabiliriz içimizdeki çığlığı, bu şekilde tuzlayabiliriz kanayan özümüzü! Allah’ ın rahmeti eksik olmasın üzerinden güzel can, huzur içinde uyu! Seni daima sevgiyle anarak yaşatacağız türkülerde, Türkü Radyo’ da, dostlukla çoğalarak/çoğaltarak…
**
Merhaba, Türkü Radyo’ m;

Değerli kardeşimiz Gökhan Kaya’ nın aramızdan ayrılışını öğrendim, büyük bir acıyla, hüzünle! Ne yazık ki yapılabilecek bir şey kalmamıştı artık! O’ nu sizinle, sizin camianızda tanıdım, sevdim ve bir kardeş bilerek bağrıma bastım. Fakat kaçınılmaz son ayırdı O’ nu bizden! Türkü Radyo olarak size ve sizin şahsınızda bütün Türkü Radyo dostlarımıza başsağlığı , sabır ve metanetle; merhum kardeşimize gani gani rahmet diliyorum.

Başımız sağolsun, yüreğimiz türkülerle Türkü Radyo’ da olsun…

Refika Doğan / Antalya

Ortak Yayın

OrtakYayinInsanlarin türküleri kendilerinden güzel,kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
türküsüz hiçbir zaman.
Kadınlarımı aldattım, türkülerini asla
Hiçbir zaman aldatmadı beni türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
gezip tozduklarımın,
görüp işittiklerimin,
dokunduklarımın, anladıklarımın
hiçbiri, hiçbiri
bahtiyar etmedi beni türküler kadar

 

 

 

***********************************************

Y
aşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…

Nazım Hikmet Ran

 

 


Ünal Yiğit – Yiğidin Türküsü – Istanbul/Pendik

 

UnalYigit

Yiğidin Türküsü

 

 

Bağlama

Her sevgi bir düğüm atmış koluna
Dokundukça inler yarası vardır
Irak gönüllerin uçurumuna
Ezgiden bir köprü kurası vardır

Aslı saçlarını yönüne sermiş
Altı tel koparıp göğsüne germiş
Kerem yarasından bir kabuk vermiş
Sızlaya sızlaya vurası vardır

Aşık sofrasında bir ayak olur
Şenlik bırakanda Sümmani alır
Humarı kan ile karışıp kalır
Atadan toruna süresi vardır

Veysel ile yumup iki gözünü
Görür gerçeklerin gizli yüzünü
Emrah ile gamda tartar özünü
Ağır yükü hafif darası vardır

Ak kuşlukta abdal öğütlemesi
Kara günde kardaş ağıtlaması
Kızıl tanda Avşar yiğitlemesi
Nefesi nidası narası vardır

Bozok yaylasında çamlarca uzun
Bir tütün kesilir çektiği hüzün
Nice ki orda bir sürmeli gözün
Gönlüne yansımış karası vardır

Şeker dağı acı sözden bıkanda
Etekleri misket misket kokanda
Ardıçtan kovalar inip çıkanda
Her kuyu başında sırası vardır

Söğüt çarşısında günle erenler
Zile düzlerinde burçak derenler
Ankara’da dama bulgur serenler
Dostudur hal hatır sorası vardır

Beşparmak’ta gümüş mavzer kesilir
Çatal yüreğine barut basılır
Alt teli bir tetik olup kasılır
Bengide patlamak töresi vardır

Yol üstü inerken Kelkit’in bucağı
Bağrına saplanır bir bağ bıçağı
Eğin dedikleri gurbet ocağı
Iraktan el sallar göresi vardır

Çarşamba’ya yağmur yağar sel alır
Yamadan dolanır bayır bel alır
Çorum’da Dürdane kızdan el alır
Yanyana halaya giresi vardır

Muş’un yokuşunu çıkmış yorulmuş
Narman’da bir güzel görmüş vurulmuş
Ürgüp’te önüne tuzak kurulmuş
Göğsünde üç kurşun beresi vardır

Engeller koymuyor yol sarp o yaya
Ziganalar sisli Kop kaya kaya
Bayburt’ta üç günü dönmüş üç aya
Kaygulanıp tütün sarası vardır

Fırat hoyrat akmış o hoyrat akmış
Urfa gibi göz göz Mardin’e bakmış
Diyarbakır sıcak kibritsiz yakmış
Harput’un çayında çırası vardır

Şahin yuvasında baykuş tünerken
Antep sınırlardan gazi dönerken
Tokat bir yabancı yüze inerken
On beşliler ile kurası vardır

Gence’de topraksız lale örneği
Tebriz’de bayraksız kale örneği
Kerkük’te ceylansız bala örneği
Öksüz tarı tutsak curası vardır

Nice ki ölüm var er geç kaderde
Bir içli ağıtla susar son perde
Karacaoğlan’ın yattığı yerde
Sonsuza dek nöbet durası vardır

Yetik Ozan (Turgut Günay)