
TÜRKÜLERİN ANLAM DÜNYASI – TÜRKÜ METİNLERİNDE SÜRREALİST YAKLAŞIMLAR VE BENZETMELER
Araştırmacı-Yazar: Necdet KURT |
||
Bu bildirideki amaç Divan şiiri ve tasavvuf içerikli şiirlerde var olan bu tarz anlatımların, türkü metinlerindeki varlığına bir göz atmak ve türkü oluşumundaki güçlerini ortaya koymaktır. Binlerce yıldır Anadolu insanının sosyal yaşam şifrelerini metinlerinde saklamış olan türküler, bugün adı geçen kültürler tarafından ticari amaçlarla, adeta “kullan at” türünden birer ürün halinde tüketilmesine rağmen, içlerindeki öz sayesinde direnç göstermiş, yüzyıllara meydan okuyarak günümüze kadar gücünü eksiltmeden gelmişlerdir. Düğünlerde Oyun havası-Halay, Cenazelerde Ağıt, İbadetlere Deyiş- Semah-İlahi, tarlada bağ-bahçede çalışırken atma türkü-mani olarak icra edilen türküler, Anadolu insanına yaşamının her alanında yoldaş olmuştur. Genç kızların ve delikanlıların birbirlerine olan ilgisi manilerde, usta Âşıklar ve Ozanlar nasihatlerini deyişlerde dillenmişlerdir, hasret, acı, hüzün, sevgi vb duygular, daha birçok sosyal ve toplumsal konular, türkü metinleri içerisinde incecik birer nakış gibi işlenerek, sözlü kültürün canlı tutulmasında önemli bir etken olmuştur. Menkıbe, Halk hikâyeleri, Masal ve Efsane şeklindeki anlatımlarla “sürrealist algılar” günlük yaşantımızdaki yerlerini çoktan almışlardır. Örneğin; Hacı Bektaşi Veli’nin güvercin donuna girmesi, Anadolu’nun birçok yerindeki Kutsal olduğuna inanılan balıkların, Kıbrıs savaşı zamanında ortadan kaybolduğuna inanılması, birçok türbe ve yatırların keramet ehli olduğuna inanılması gibi. Mecaz anlamlarla da farkına varmadan günlük konuşma dilimizin bir parçası haline gelmiştir. Örneğin; çok sevindiğimiz, mutlu olduğumuz veya güldüğümüz zaman; sevinçten havalara uçtum, mutluluktan uçuyorum, Gülmekten öldüm, keyiften dört köşe oldum gibi. Herhangi bir şeye acıma duygumuzu ifade etmek için; içim parçalandı, ciğerim yandı, yüreğim dağlandı gibi. Çok acıktığımız zaman; karnım zil çalıyor, acımdan öldüm gibi, Çaresizliğimizi anlatmak için; kolum kanadım kırıldı, elim ayağım bağlandı gibi deyim ve benzetmeleri kullanırız. Gerçekte ne uçarız ne dört köşe oluruz nede karnımızda zil vardır, ama anlatımı güçlü kılmak, ifade gücünü artırmak için farkına varmadan sürrealist yaklaşımlarda bulunuruz. Bunların dışında da Güç kuvvet, hayranlık ve sevgi ifadesi olarak Aslanım benim, Koçum benim, Şefkat ve sahiplenme ifadesi olarak Kuzum benim gibi. Bunlardan farklı olarak ta iki gözü iki çeşme olmak (iki gözüm iki çeşme), gözden düşmek (gözümden düştü), kurban olmak (kurban olduğum), (kan ter içinde kalmak) kan ter içinde kaldım, gibi benzetme ve deyimleri kullanırız. Türkülerdeki yöresellik özellikleri göz önüne alındığında her yöreye göre tavır, adlandırma ve müzikal yapı değişse de, türkü metinlerindeki bu sürrealist yaklaşımlar değişmemektedir. Bilindiği gibi edebi ve müzikal halk üretimlerinde, yüklenen anlam ön planda, sanatsal kaygılar geri plandadır. Sanatsal kuralları da, üretilmiş bu eserler belirlemektedir. Buda bu tür halk üretimlerin gücünü ortaya koyar. Sürrealizmin yirminci yüzyılın ortalarında Fransız yazar-şair André Breton öncülüğünde Freud’cü bir anlayışla kurulduğunu dikkate alırsak1, türkü metinlerindeki sürrealist yaklaşımların kişi ya da kişilere bağımlı kalmadan halkın her kesimi tarafından üretilebildiği ve yüzyıllardır var olduğunu görürüz. Mitolojideki Dağ kültü, türkü metinlerinde birkaç farklı eşleşme ile karşımıza çıkar. Yiğitleri saklayan bir sığınak, Örnek 1 Şu karşıki dağda bir top kar idim Bu türküde, sevgilinin vefasızlığını anlatmak için; kahraman bir of çekerek dağları yıkmış, çektiği acıyı yüreğine hançer sokulması ile eş tutmuştur. Yine sevgilisi için bir zamanlar çok kıymetli, ama şimdi kıymetsiz olduğunu ifade etmek içinde, dağ başında kar olduğunu ve yağmurla yavaş yavaş eridiğini ifade etmektedir. Hâlbuki türküdeki asıl mesaj, sevgilisinin ilgisinin bitmesi, sevgilisinden mektup gelmemesi ve buna çok içerlemiş olduğudur. Burada anlatımı güçlü kılmak için; dağları yıkmak, yüreğine hançer sokulmak gibi gerçeküstü anlatımlar kullanmış, gözden düştüğü içinde kendisini de eriyen kar olarak tasvir etmiştir. Örnek 2 Yârimin Gözleri Yolda Kalmadan Yine bu örnekte de dağlara konuşma (yalvarış) vardır. Sılasına gidemediği için kendisini uçamayan kuşa benzeterek bir eşleşme yapmıştır. Dağlarla ilgili benzer örnekler türkü metinleri içerisinde oldukça fazladır. Tiridine bandım adlı Kastamonu türküsü de ilginç bir örnektir. Düğünlerde oyun havası olarak icra edilen türküde olaylar mizahi bir şekilde anlatılmıştır. Örnek 3 Bölgede Torbadan düşmek, hayvanların yemeden içmeden kesildiği, sinek kapmak deyiminin de, hayvanların yüzünü gözünü sineklerin istila etmesi veya büğelek2 tutması anlamında kullanılmaktadır. Ama halk bunu bu metinde gerçeküstü bir şekilde anlatmıştır. Örnek 4 Bağdat’ın kapısın Genç Osman açtı Burada da efsaneleşmiş genç bir askerin kahramanlıkları, anlatımı güçlü kılmak için gerçek üstü bir şekilde ifade edilmiştir. Turnalar metinlerde aşk ve göç kuşlarıdır. Sevgiliye haber götürdüklerine inanılır. Turnalar her zaman çift gezerler, bu özelliklerinden dolayı metinlerde turna figürüne desıklıkla rastlanır. Örnek 5 Allı turnam ne gezersin havada Yine burada da sılaya gidememenin özlemiyle Turnayla selam gönderme ve turnadan cevabını bekleme söz konusudur. Turnalar her zaman çift olarak yaşarlar, eşlerine olan sadakati dünyada başka canlılarda yoktur.Eşlerden birisi herhangi bir nedenle öldüğünde diğer eş ölen turnanın başından ayrılmadan orada ölümü bekler, göç sırasında ise yaklaşık on bin metre yüksekliğe çıkabilen yegane hayvandır. Bu özellileriyle Turna motifi Türk kültürü içinde çok önemli bir yere sahiptir, Turnanın avazı Türkmen Alevi- Bektaşi toplulukları tarafından Hz. Ali’nin avazına benzetilir bu yüzden Alevi- Bektaşiler içinde ayrı bir önem taşır. Turnalarla ilgili birçok Alevi semahı vardır, yine bu semahların metinlerinde de Turnaların kutsiyeti ve Turnalarla konuşma vardır. Günümüzde yeni yetişen neslin çoğu turnayı sadece resimlerde ve hayvanat bahçesinde görmesine rağmen, turna figürümetinlerdeki gücünü korumaktadır. Turnalarla ilgili çok örnek vardır sadece birkaç tanesinin adını vermenin konumuz açısından yeterli olduğunu sanıyorum. “Bağdat ellerinden gelen turnalar,Gökyüzünde bölük bölük turnalar, Bir çift turna gördüm durur dallarda, Telli Turnam Selam götür sevdiğimin diyarına”. Bülbül motifi de metinlerdeaşk,masumiyet ve narinlik ifadesi olarak karşımıza çıkar. “Bülbül-Gül” ikilemesinde bazen türkünün kahramanı kendisini bülbül,sevgiliyi de gül yerine koyar, çoğu metinlerde bülbül ve gül bir türlü buluşamazlar. Bazı metinlerde ise “Bülbül-Gül-Bahçıvan” üçlemesi olarak karşımıza çıkar. Örnek 6 Nesin methedeyim bir kaşı kare Bir can için geçti can ü serinden Bazı metinlerde de baharı ve tabiatı ifade eden çiçekler, bazen sevgili olarak tasvir edilmiştir.Bazı metinlerde çiçekler insan gibi konuşmaktadır. Örnek 7 Yine metinlerde seher vakti, seher yeli gibi soyut kavramlarda gizemli bir ifadeyle kullanılmıştır. Örnek 8 “Seher yeli bizim ele gidersen nazlı yâre küstüğümü söyleme, Seher yeli sevdiğimden bir haber”, gibi türkülerin metinlerinde de seher yelinden medet umulmuş ve turnalar gibi haberci edilmiştir. Örnek 9 Buradada kahraman mecnun sevgilide Leyla olmuştur. Her daim sevdiğinin yanında olmak veya yâr ile bütünleşmek arzusuise metinlerde Yârimin kolunda ilik düğme olsam, Yârin yanağında ben olayım, ak gerdan üstünde ben olayım,ela göz üstünde kaş ben olayım, gibitümcelerle gizemli bir şekilde anlatılmıştır. Ceylan ve keklik metinlerde Bülbül gibi masumiyetin yanında zarafet ve güzellik sembolü olarak ta tasvir edilmiş yine aynı şekilde de türkü metinlerinde sevgilinin gözleri Ceylanın gözlerine, yürüyüşü de Ceylanın sekişine benzetilmiştir. Sevgili bazı metinlerde Leyla, Aslı, sevgilinin endamı Suna boylum, Selvi boylum diye anlatılmıştır. Kaşlar; bazen yay ,hilal, bazen kalem, bazen de keman, kirpik ok, burun fındık, yüz ise çoğu zaman güneş‘e ve ay‘a benzetilmiştir. İşe yaramayan insanlar bazı metinlerde meyvesiz ağaç olarak anlatılmış, birçok metinde ise küçük çocuklar kuzu olarak anlatılmıştır. Sabır ifade eden metinlerde, Yusuf peygambere atıf yapılarak Yusuf adı geçmiş, Baykuş figürüyle de terk edilmiş el-vatan teması işlenmiştir. Sevda çekmek, aşka düşmek ise ateşe yanmak, ateşe düşmek şeklinde işlenmiştir. Konumuza örnek olabilecek birkaç türkünün adını veya içinde geçen bazı sözleri kısaca belirtmekte yarar görüyorum. Benim adım dertli dolap, suyum akar yalap yalap, Tüm bu metinler, anlatım içeriklerine uygun müzik cümleleri ile ifade edilerek, her duygu haline hitap eden ve gücünü yüzyıllardır devam ettiren türküler halini almış,türkü metinlerindeki sürrealist yaklaşımlar, abartılı anlatımlar ve benzetmeler metindeki ana mesajını daha güçlü aktarmak için kullanılmıştır. Yakın zamanda kaybettiğimiz usta ozan Mahmut Erdal’ın bir türküsü sanıyorum tek başına bu bildiriyi özetlemeye yetiyor. Mah cemalin güneşmidiraymıdır Seni gören âşık döner şaşkına Yandım ateşinle oldum muzdarip Tuba ağacında benzersin dala Araştırmacı-Yazar. |